Denizcilik dendiğinde herkesin aklına ilk olarak kazanılan paralar gelir. Fakat durum sadece bundan ibaret değildir. Arkasında büyük bir derinliği olan denizciliğin ve denizcilerin kendi işlerinin zorluğu ve yükümlülüğü bir yana, sosyal yaşantıları da bir hayli zorlu ve sıkıntılı geçer. Hayatını denizlere adamış insanların psikolojik olarak çektiği sıkıntılar, fiziksel olarak çektiği sıkıntılar, ve bunların üstüne ek olarak bir de aile yaşantılarının sıkıntıları, gelecek denizcilerin mesleki endişelerinden biridir.
İlk olarak anne-baba ile başlar sıkıntılar. Açık denizlere evlat göndermek çoğu ailenin istemeyeceği bir şeydir. Mesleki garantisi ve kazanılan maaşların büyüklüğü zaten ikna etme yöntemidir. Ama her anne, çocuklarını aylarca göremeyeceğinin, mesleğin hayati riskinin ve evlatların kendilerinden uzaklaşacağını düşündüklerinde dehşete düşer. Bir kere ana hasreti, baba hasreti çok büyük bir derttir ve partneri olmayan denizcilerin mesleği bırakma nedenlerinden biridir. Ebeveyn hasreti, bir nevi memleket hasretidir; orada doğar ve büyür insan, orada yetişir, orada gelişir, orada alışır hayata, orası anne kucağıdır, baba sevgisidir orası. Bir sonraki sıkıntı ise denizcinin bir partnerinin olma durumudur. İki tarafın da birbirinden uzak bir şekilde aylar geçirmesi çok büyük oranda değiştirir insan karakterlerini. Bazen bıraktığı gibi bulamaz sevdiğini denizci. O kişinin hayat anlayışı, alışkanlıkları, olaylara bakış açısı, zevkleri ve hobileri değişmiştir artık. Denizde sevgili tabiriyle “Mapus hayatı” geçirilirken, karada hayat devam eder. Olaylara bakış açısının değişme durumu denizci için de geçerlidir. Yanlızlaşır iki taraf da. Özlem, hasret çeker. İhtiyaç hisseder bazen ama o ihtiyacı karşılayamayacağının da bilgisindedir ve bu durum çok acılı bir süreç başlatır. Bir süre sonra ise iki taraf da birbirinden zihinsel olarak uzaklaşmaya başlayabilir. Denizciler en son teknoloji iletişim ürünleri kullanırken, kara ile ve karada bıraktıkları ile içinde bulundukları “İletişimsizlik” durumu çok ironik bir çerçeve içerisinde bulunur. Denizci anı kaçırmaktan korkar hep; çocuğunun doğumuna, cenazelere veya büyük olaylara yetişemeyeceğini düşünür. Uzaklaşan bireylerin birbirine karşı soğukluk duymaları da olasıdır. Denizci veya partneri, sevdiğinin özlemi ile iş yapamaz bazen, odaklanamaz, işleri aksar. Depresyona girerler, zaten psikolojik olarak en üst düzey sorumluluklarla beraber büyük bir baskıda olan zihin, bu durumun da etkisiyle yoğun bir bunalım yaşamaya başlar. Para alamaz bazen denizci, demirde kalır aylarca, inemez gemiden ve bu da durumları daha da beter haline getirir. Bu sıkıntılar bir yana bazı avantajları da vardır denizci partnere sahip olmanın. “Kafa dinlemeyi” verebiliriz buna örnek olarak. Kişisel alanın artması, kişinin kendi mesleğine ve kariyerine odaklanabilmesi, kendine daha fazla zaman ayırabilmesi ve bunun gibi karakter gelişimleri. Son olarak ise çocuk durumu; çocuk sahibi denizciler daha da farklı bir konudur. Her anne baba gibi hep onlar için çabalamaya başlarlar artık. Daha fazla sorumluluk altına girerler. Kimileri “Denizcinin çocuğa sahip olması iyi bir motivasyon kaynağıdır” derler. Kimileri ise “Denizcinin çocuğu mu olurmuş?” tarzında düşünür.
Denizcilerin aile yaşamı zordur. Bunu herkes bilir. Çoğu kişinin bilmediği şey ise konun derinliğidir. “Kaptan işte ya, iyi para kazanıyor” ya da “Kaptana kız verilmez” deyip geçiştirilir hep. Fakat bilinmeyen kısım, aile yaşantısını en çok hak eden mesleklerden biri de denizciliktir.
Selahattin Ayberk Toker